Dünya Ekonomik Forumu’nun eğitim, ekonomiye katılım, siyasi temsil ve sağlık verileri ile oluşturduğu 2020 yılı Cinsiyet Ayrımı Endeksi’ne göre Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Bir diğer deyişle Türkiye, aralarında İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen ülkelerin ve Mali, Togo ve Gambia gibi gelişmemiş Afrika ülkelerinin bulunduğu 23 ülkeden sonra cinsiyet ayrımının en yüksek olduğu ülke. Kadın cinayetlerinin her geçen gün yaşanmaya devam ettiği Türkiye’de kadınlar hala erkeklerle eşit eğitim ve iş olanaklarına ulaşamazken TÜİK verilerine göre Türkiye’de kadınların %57’si mutlu. Erkekler içinse bu oran %47,6 seviyesinde. Öyleyse, Türkiye’de kadınlarla erkeklerin maruz kaldıkları farklı dayatmalar neleri kapsıyor?
Katılımcıların %44’ü Türkiye’de erkeklerin daha iyi şartlarda yaşadığını ifade etse de her dört katılımcıdan biri aksine kadınların şartlarının daha iyi olduğunu ifade etti. Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet olayları varlığını sürdürse de araştırmamıza katılan erkek katılımcıların %35,8’i kadınların kendilerinden daha iyi şartlarda yaşadıklarını ifade etti. Her üç erkek katılımcıdan biri ise kendilerinin şartlarının kadınlara nazaran daha iyi olduğunu dile getirdi. Erkeklerin %31,1’i, kadınların da %31,5’i Türkiye’de kadınlar ve erkekler için eşit şartların geçerli olduğunu düşündüklerini ifade etti. Kadın katılımcılar arasında ise erkeklerin daha iyi şartlarda yaşadığı görüşü %56,4 ile yaygın görüş olarak ön plana çıkarken yalnızca %12,1’in tersi görüşü dile getirmesi genel olarak kadınların şartlarının yetersizliğine işaret etti.
Ocak ayında bulaşıkları kimin yıkadığını sorarak gerçekleştirdiğimiz ev içi iş bölümü araştırması, hanelerin %85,7’sinde bu görevi kadınların üstlendiğini göstermişti. Haziran ayında ise her dört kadından üçü hem kadınların hem de erkeklerin çalışması ve ev işlerinin de bölüşülmesi gerektiğini ifade ederken genele bakıldığında bu oran %63,1 seviyesinde kaldı. Hem kadınlar hem de erkekler tarafından en az tercih edilen seçenek ise %1,3 ile kadının çalışması, erkeğin ev işleri ve çocuklarla ilgilenmesi seçeneği oldu. Yani, katılımcıların %98,7’si ideal bir evlilikte erkeğin kesinlikle çalışması gerektiği görüşünde iken kadının çalışması gerektiği görüşünde olanların oranı %75,8. Bu durum, Türkiye’de erkeklerin hane içi görev paylaşımında hanenin esas gelir sağlayıcısı olarak görüldüğünü kanıtlar nitelikte. Her on kadın katılımcıdan ikisi ise Türk aile yapısını kabullenmiş; ev işleri ve çocuk bakımından yalnızca kadınların sorumlu olması gerektiği görüşünde.
Türkiye’de farklı çalışan grupları için farklı babalık izni uygulamaları mevcut. Devlet memuru erkeklerin çocuklarının doğumundan sonra 10 gün, özel sektör çalışanı erkeklerin ise yalnızca 5 gün ücretli izin hakkı bulunurken kadınlar için bu süre 16 hafta. Yani, kadınlar yasal uygulamalarla da bebek bakımının yegane sorumlusu haline getiriliyor. Biz de kadın-erkek eşitliğini incelediğimiz soruların sonuncusunda katılımcılara babalık iznine dair görüşlerini sorarak toplum gözünde erkeklerin çocuk bakımında ne derece sorumlu tutulduğunu araştırdık. Her on kadın katılımcıdan yedisi babaların da anneler kadar çocukları ile ilgilenmesi ve babalık izninin uzatılması gerektiğini ifade etti. Erkeklerde ise bu ifadeye katılanların oranı %56,3 seviyesinde kalırken %15,4’ün babalık iznini tamamen gereksiz olarak değerlendirmesi dikkat çekti. Hem erkek hem de kadın katılımcıların yaklaşık %18’i babalık iznini şu anki haliyle yeterli buldu.


