12 Eylül 1980 darbesi sonrasında okullarda öğrencilerin ve devlet ofislerinde kamu çalışanlarının başörtüsü giymesi yasaklanmış ve bu konu yıllar içinde pek çok mağduriyete yol açmıştır. 2008 yılına gelindiğinde AK Parti hükümetinin öncülüğünü yaptığı çalışmalar ile birlikte 6-7 Şubat tarihlerinde üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getirecek Anayasa değişikliği 518 oy arasından 411 oy ile kabul edilmiştir. Takip eden süreçte ise kamu çalışanlarının başörtüsü giymesini serbestleştiren Anaysa değişiklikleri yapılmıştır. Bu anlamda tüm siyasi partiler birlik olarak bu yasakların kalkmasına destek olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti’nde başörtüsü sorunu ortadan kalkmıştır.
Tüm bunlara rağmen geçtiğimiz günlerde eski CHP milletvekili Fikri Sağlar’ın bir televizyon programında yapmış olduğu açıklamalar başörtüsü konusunu yeniden gündeme getirdi. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve muhalefet liderleri arasında bu konu üzerinden karşılıklı açıklamalar geldi ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “vitrin mankeni” ifadesi tartışmalara yol açtı. Gündemdeki diğer önemli konuları geride bırakarak son birkaç gündür en çok tartışılan konu haline gelen başörtüsü konusu hakkında toplum ne düşünüyor araştırdık.
Ocak ayının ilk anketinde katılımcılardan kendilerine sunulan 4 ifadeye ne kadar katıldıklarını belirtmelerini istedik. Genel sonuçlara göre “Kamu kurumlarında çalışanların başörtüsü giymesine izin verilmelidir” ifadesine katılımcıların %92’si katıldığını ifade etti. Sunulan diğer ifadelere verilen yanıtları incelediğimizde katılımcıların siyasi partilere mensup yöneticilerin parti çizgisinden “ayrı” görüşlere sahip olabileceğini düşündükleri görüldü. Bu anlamda katılımcıların %82’si AK Parti içerisinde laik yöneticiler olabileceğini düşünürken, %76’sı CHP içerisinde dindar yöneticiler olabileceğini belirtti. Son ifade olan “Mevcut hükümet değişirse hayat tarzım tehlikeye girer” ifadesi %31 ile katılımcıların en çok katılım gösterdiği ifade oldu. Ancak genele baktığımızda %69 gibi bir çoğunluğun böyle bir kaygısı olmadığını söylemek mümkün.
Sonuçlardan yola çıkarak toplum nezdinde artık başörtüsü sorunu diye bir sorun kalmadığını ve her kesimden vatandaşın başörtüsü konusunda tanınan özgürlükleri desteklediğini görüyoruz. Ek olarak yine katılımcıların büyük bir çoğunluğunda siyasi partiler içerisinde çeşitli görüşlere sahip yöneticiler olabileceği görüşünün hakim olduğunu söylemek mümkün. Bu anlamda “vitrin mankeni” açıklaması üzerinden yaşanan tartışmaların toplumda karşılık bulmadığı görülüyor. Son olarak toplumun büyük bir çoğunluğunun iktidarın değişmesi durumunda hayat tarzına müdaheleden endişe etmediği tespit edildi.
Türkiye Raporu olarak halk nezdinde çözülmüş bir sorunu tartışmak yerine Türkiye’nin gerçek sorunlarının tartışılmasını temenni eder, araştırma sonuçlarımızın bu yola ışık tutmasını dileriz.