İzel Kocaman
Nüfus olgusu; ekonomik, toplumsal ve siyasal olayların ve bu olaylar ile ilgili karşılaşılan sorunların temel unsurunu teşkil etmektedir. Dolayısıyla nüfus olayları ve nüfus ile ilgili tartışmalar, geçmişten günümüze dek geçen zamanda gündemdeki önemini hep muhafaza etmiş. Günümüzde, geçmiş ile kıyaslandığında dünyadaki doğurganlık oranlarının gerilediğini söylemek mümkün.
TÜİK’in verilerine göre, 2021 yılında Türkiye’de tam 1 milyon 79 bin 842 bebek canlı olarak doğdu. Canlı doğan bebeklerin %51,3’ü erkek, %48,7’si kız oldu. Toplam doğurganlık hızı, 2001 yılında 2,38 çocuk iken 2021 yılında 1,70 çocuk olarak gerçekleşti. Yani, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısı 2021 yılında 1,70 oldu. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi. Toplam doğurganlık hızını illere göre incelediğimiz zaman, en düşük olduğu il 1,21 çocuk ile Kütahya oldu. Bu ili 1,25 çocuk ile Bartın, 1,26 çocuk ile Zonguldak, 1,29 ile Kırklareli takip etti. Toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 3,81 çocuk ile Şanlıurfa oldu. Bu ili sırasıyla 3,18 çocuk ile Şırnak, 2,78 çocuk ile Mardin, 2,77 çocuk ile Muş izledi.
Tabloya baktığımız zaman, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki illerinde doğurganlık düzeyinin yüksek olduğunu görmekteyiz. Doğurganlık düzeyi ile sosyo-ekonomik ögeler arasında bir ilişkinin varlığından bahsetmek yanlış olmaz. Kentleşme, eğitim düzeyinin yükselmesi, üretim için insan gücü gereksinmesinin azalması, sosyal güvence ve dayanışmanın gelişmesi, çocuk ve genç yaştaki erişkin ölümlerinin azalması ve kadının ev dışında çalışması gibi etkenler ailelerin sahip olacakları çocuk sayısı konusunda karar vermelerini belirleyen öğelerdir. Aslında bu öğeler iki temel etkene indirgenebilir. Bunlardan biri Liebenstein’in ileri sürdüğü gibi çocuğun aile için yarar ve maliyet dengesi, diğeri de kadının aile içinde ve toplumdaki statüsüdür. Bu düşünceye göre çocuk sahibi olmanın aile içinde ortaya çıkardığı maliyet doğurganlık hızını etkileyen ana faktörlerden biri. Çocuk, aile içindeki maliyeti arttırdığından “Çocuk sahibi olmanın yararı” azalıyor. Öte yandan, kadınların değişen toplumsal statüsü de doğurganlık hızını etkiliyor. Kadınların istihdama katılması, gelirlerini arttırarak aile içinde karar almada daha fazla söz sahibi olmalarını sağlıyor. İş hayatına katılan kadın açısından iş gücünden çekilerek çocuk sahibi olmanın maliyeti artıyor.
Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2020 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin 1,83 çocuk ile Fransa olduğu, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip olan ülkenin ise 1,13 çocuk ile Malta olduğu görülüyor. Toplam doğurganlık hızı 2020 yılında binde 1,76 olan Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 3. sırada yer aldı.
Doğumlarını 2001 yılında gerçekleştiren annelerin yaş ortalaması 26,7 iken 2021 yılında bu sayı 29,1’e çıkmış. İlk doğumunu 2021 yılında gerçekleştiren annelerin ortalama yaşı ise 26,7 oldu. Zaman geçtikçe kadınların doğum yapma yaşının, önceki yıllara göre ilerlediğini görüyoruz.
Kaynaklar:
Türk Tabipler Birliği, Dünyada Ve Türkiye’de Nüfus Sorunu
https://www.ttb.org.tr/n_fisek/kitap_2/16.html
TÜİK, Doğum İstatistikleri, 2021
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2021-45547
İstanbul Üniversitesi, Demografik Yapıda Görülen Değişimlerin Çalışma Hayatına Etkileri