6 Şubat depremlerinde bütün ülke aynı enkazın altındaydık. Binlerce defa öldük. Depremlerde yakınlarını, evlerini, bildikleri hayatlarını kaybeden insanlarımızın acılarını paylaşırken depreme uzaktan bakıp bizi gerçekte neyin öldürdüğü sorusunu soruyoruz.
Piyasanın Vicdanına Bırakılan Hayatlar: Güvenin Özelleştirilmesi
Depremde yıkılan binaların bazıları milyonlarca liraya satılmakta ya da on binlerce liraya kiraya verilmekteydi. İnsanlar kendilerine mezar olan bu binalarda oturmak için borçlandılar. Devlet, konut piyasasından elini çekerken sermayeyi önceledi. Güven özelleştirildi. Binaların dayanıklılığı inşaat sektörünün insafına bırakıldı. Bizi, en güçlü güdüsü kâr etmek olan sermayenin dokunulmazlığı öldürdü.
Siyasetin Tekelleşmesi ve Anti-Siyaset
Büyük felaketlerin ardından, yönetimi eleştirenlere karşı “Şimdi siyaset yapmanın sırası değil” sesleri yükseldi. Siyasi elitler, siyaseti Meclis’in koltuklarına, bakanlıkların duvarlarına, kulislere sıkıştırdılar. Yönetimi eleştirenleri fırsatçılıkla suçladılar. Oysa siyaset sandıkta olduğu kadar sokakta. Meclis de siyaset yeri enkaz da. Neyin siyasetin konusuna girip girmeyeceğini belirlemek de siyasi. Bizi, siyasetçilerin, siyaseti kendi tekellerine alıp toplumu siyaset karşıtlığına itmeleri öldürdü.
Bilime Sırtımızı Dönmek
2020 Elazığ depremi sonrası birçok yer bilimci Doğu Anadolu fay hattının uyandığını söylemiş, yöneticileri Kahramanmaraş’a dikkat etmeleri konusunda uyarmıştı. Fayın yakında büyük depremler üreteceği biliniyordu. Benzer şekilde inşaat mühendisleri binaları yıkmadan depreme hazırlama amacı taşıyan “güçlendirme” uygulamasını önermiş, projeleri sınırlı destek görmüştü. Bilim yerine sermayeyi, akıl yerine rantı önceleyen politikalar felaketle sonuçlandı. Bizi, bilime arkamızı dönmek öldürdü.
Unutmak
Biliyoruz ki bu coğrafyada depremler olmaya devam edecek. Yeni 17 Ağustoslar, 6 Şubatlar yaşayacağız. Yine biliyoruz ki susmak unutmayı, konuşmak ise sürekli hatırlamayı getirir. Bizi unutmak öldürdü. Unutmamak için acımızı hatırlamaya, bu acıyla bir ömür yaşamak zorunda kalan insanlarımızın varlığını hatırlatmaya devam edeceğiz.