Bir parlamentoda ilk kez milletvekili olan siyasetçilerin sayıca fazla olması ne anlama gelir? Bunu genç siyasetçilerin önünün açılması olarak mı yorumlamalıyız, yoksa sistem çapındaki değişikliklerle birlikte mi değerlendirmeliyiz?
Avrupa parlamentolarıyla ilgili yapılan araştırmalarda ilk kez milletvekili olanların sayıca azlığı büyük oranda bu ülkelerin siyasi sistemlerindeki kurumsallaşmayla, siyasi sisteme dışarıdan yapılan müdahalelerin azlığıyla ve parti disiplininin yüksekliğiyle açıklanır. Diğer bir deyişle, askeri darbe veya savaş gibi sistem dışından gelen bir şok yoksa, seçmen siyasi veya ekonomik bir kriz döneminde kurumsal partilerin beceriksizliği karşısında hayal kırıklığına uğrayıp yeni kurulan partilere yönelmemişse veya hükümet sistemi değişikliği gibi geniş kapsamlı bir sistem değişikliği olmamışsa halihazırdaki partiler milletvekili adayı olarak gösterecekleri kişilerde parti örgütündeki deneyimin yanı sıra yasama deneyimini de dikkate alırlar. Bunlar düşünüldüğünde Türkiye’de genel olarak deneyimli milletvekili sayısının görece düşük kalmasını açıklamak çok zor değil aslında. İlter Turan, Ersin Kalaycıoğlu, Sabri Sayarı ve Ergun Özbudun gibi pek çok siyaset bilimcinin yayınlarında bu bulguya ve olası açıklamalara erişmek mümkün. Yukarıdaki tabloyu ilginç kılan da bu. 1990’ların aksine, seçmen davranışı geçtiğimiz 19 yılda parti sisteminin merkezindeki partilerin çökmesine yol açacak şekilde değişmedi. Büyük çapta dış şoklar parti sistemini sarsmadı.[1] Aynı siyasi parti, aynı parti başkanıyla peş peşe altı yasama döneminin birinci partisi olarak, üstelik tek başına hükümetler kurdu. O zaman neden bu kadar çok yeni milletvekili var?
Bu tablo Türkiye siyasal sisteminin parti sisteminde çarpıcı değişikliklere yol açacak askeri müdahale ve ani seçmen davranışı değişiklikler olmadığı halde halen kurumsallaşamamış olduğuna işaret ediyor. Hem sistemde hem de partilerde dönüşüm hızla devam ediyor. Başkanlık sistemine geçiş başlı başına bütün partileri aday belirleme stratejilerini kapsamlı bir şekilde değiştirmeye zorlamış gibi görünüyor.
Sartoriyen anlamda etkin partilere tek tek bakalım. 1970’li yılları andırır şekilde, siyasal sisteminde sağında parçalanma (fragmentasyon) görüyoruz. Deva ve Gelecek’in kurulmasının parlamentoya etkisi yukarıdaki tabloya henüz yansımamış durumda. Ancak İyi Parti’nin kadrosunu kuvvetlendirebilmek için siyasi transferlerin ötesinde meclis dışından yeni isimleri partiye katılmaya ikna etmeye ihtiyacı olduğu ve milletvekilliği önermenin bunun yollarından biri olarak düşünüldüğünü tahmin etmek zor değil. MHP’nin de yeni isimlere ihtiyacı olduğunu düşünmek mümkün. HDP’li o kadar çok siyasetçi tutuklu veya hükümlü ki, istese bile sadece deneyimli milletvekilleriyle yola devam etme şansına sahip değil. Üstelik bu üç parti de hem söylem hem de teşkilat bakımından ciddi dönüşüm geçiriyorlar. CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti başkanlığına gelmesiyle birlikte ilk seçimde yeni milletvekili sayısındaki sıçrayış açıkça görülüyor. Diğer sıçrama ise yine başkanlıkla gelmiş. Henüz milletvekili seçim sistemi değişmemiş olsa da, partilerin başkanlık sistemiyle birlikte seçmen davranışının da değişeceğini ve meclis aritmetiğinde avantaj elde etmek için aday belirleme stratejilerini gözden geçirdiklerini görüyoruz.
Peki, AKP’deki yeni milletvekili sayısının yüksekliğini de hükümet sistemindeki değişikliğin mekanik etkisi olarak yorumlamak yeterli mi? Türkiye’de en yüksek üye sayısı, en fazla mali kaynağı ve en güçlü teşkilatı olan bir parti, hele de 19 yıldır iktidardayken neden Avrupa’daki benzerlerinden farklı olarak bu kadar yüksek bir sandalye devretme hızına da sahip? Bu yeniliğin bir kısmını herhalde partiden o veya bu sebepten ayrılanların yerini doldurma ihtiyacıyla açıklamak mümkün. Yeni sistemin seçmen davranışını etkileyeceğini öngörüyor olduklarını da anlayabiliyoruz. Ama kanımca cumhurbaşkanlığı sistemi olarak nevi şahsına münhasırlığı tekrar tekrar vurgulanan bu sistemin, bir tür süper başkanlık olduğunu, iktidarı kişiselleştirdiğini ve davaya hizmet etmiş olmanın yerini lidere sadakate bıraktığını da hesaba katmalıyız. Sabri Sayarı ve Gülnur Kocapınar’la aynı dönemdeki bakan profilini incelediğimiz, yakında yayınlanacak olan çalışmamızda da benzer bir eğilim görüyoruz. Zaman içerisinde yaş ortalaması benzer kaldığı halde ilk kez bakan olanların sayısı çarpıcı bir şekilde artıyor. Siyasi deneyimden ziyade düşük siyasi profilli uzmanlar hükümete dahil oluyor. Milletvekili profiline baktığımızda da benzer bir durumu gözlemek mümkün. Sanırım Türkiye’deki bu dönüşümü anlayabilmek için Rusya’ya biraz daha yakından bakmak gerekecek.
[1] Bunu parti kapatma ve milletvekillerine siyasi yasak getirme anlamında söylüyorum. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin bir dış şok olarak görülmesi mümkün. Ancak duyumların ötesinde elimizde bir bilgi yok. Kimler milletvekili listesinden 2018 seçimleri öncesinde bu konuyla ilintili olarak çıkarıldı, listeye yeni girenlerin ilintisi yok muydu şu aşamada bilmek mümkün değil. Arşivlere göre yakın geçmişte FETÖ’ye yakınlığı bilinen pek çok ismin aktif siyasi hayatta devam ediyor olması 15 Temmuz’un milletvekili aday belirleme sürecinde ne kadar etkili olduğu sorusuna cevap vermenin zor olduğunu gösteriyor.
Doç. Dr. Hasret Dikici Bilgin